WELATé MA
WELATé MA |
|
Gerçeklerin gözleri buğulanıyor
Hüseyin Tekin
Bundan bir kaç ay evvel Dersimnews’de; Dersim/Kırmanciye davasının kapsamı ve konulması gereken zeminleri özetleyen ve üstümüzde birbirlerini kovalayan kara bulutlar’ın bugün gösterdiği çok yönlü tehlikelere işaret etmeye çalışan “Mısleté Kırmanciye” başlıklı bir yazım yayımlandı. Bu yazıda Dersim ve Dersimlinin etrafına kurulan sinsi ve melanet tuzaklara karşı verdiğimiz mücadeleyi zaafa uğratan,“bizim cephe” olarak tanımladığım odaklar kaynaklı bir takım yanlış yaklaşımlara dikkat çekmeye çalıştım. Bu eğilimlerden yazıya gelebilecek tepkileri tahmin etmiyor değildim. Ancak, tepkileri gerçek zemininde değil de her kesin kendi keyfine göre ve yapmak istediği zeminde göstermesi anlaşılır bir durum olmasa gerek. Bu, demokratik Mıslet etiği ile bağdaşmaz.
Kısaca, organik bir öğesi olduğum sosyalist cenahtan arkadaşlarım; “ya Piro, bu bizim işimiz olmamalı. Biz bu gibi şeylerden uzak durmalıyız” dediler. Ben de onlara; bir halkın uğradığı haksızlıklara, yok sayılmaya karşı mücadele etmek, o halkın demokratik haklarını ikircimsiz savunmak dosdoğru bizim işimizdir dedikten sonra, Lenin’in, bir hayat kadınının uğradığı haksızlığı bile tüm Rusya çapında devrimci ajitasyon konusu yapmalıyız dediğini hatırlattım.
Yazımın dörtte-üçü; Kürt yurtseverleri ve PKK’nin Kırmancı/Zaza/Dımıli halkının etnik-kültürel kimliğini, özgün varoluşsal gelişimini küçümsemesi ve inkâr etmesine ayrılıyordu. Onlardan gelen tepkiler; benim “devlet Dersimlisi”ni desteklediğim ve ayrıca kendilerinin Zazaca’yı inkâr etmedikleri biçimindeydi. Onlara da dedim ki, siz Zazaca’yı açıktan inkâr etmiyorsunuz ama Zazaca, Kurmançcanın bir lehçesidir diyerek zamanla onun bu resmi varsayım içinde erimesini, asimilasyona uğramasını ve yok olmasını hedefleyen bir politika izliyorsunuz. Bu, devletin Kürtleri inkâr etme politikalarıyla birbirine akan, birbirileriyle kesişen formlardır ve milliyetçiliğin benzeşikleridir.
Söz konusu yazımın yayımlanmasından yaklaşık bir ay sonra Dersimnews, Hıdır Haydaranoğlu’nun beni eleştirme iddiası taşıyan bir yazısını yayımladı. Bu ismin gerçek değil geçici bir isim, müstear bir isim olduğunu varsayarak Dersimnews yetkilileri aracılığıyla, bu yöntemle tartışmanın yanlışlığına işaret etmeye çalıştım ve bu Dersimli kardeşimin adını açıklaması çağrısı yaptım. Bunun nedeni; doğrudan görüşmek ya da yazışarak yanlış ve yüzeysel algısını düzeltmeye çalışmaktı. Nedir ki, Dersimnews editörleri kısa bir notla, bunun mümkün olmadığını bana bildirdiler. Dolayısıyla söz konusu eleştiri üzerinde durmak, benim açımdan bir gereklilik oldu. Eğer bu kardeşim benim söylediklerim ve yazdıklarımı ele alarak eleştirseydi asla bir polemik yapmaya yönelmeyecektim. Oysa o kendisinin önceden var olan peşin Saikleriyle tartışıyor. Ya da durmakta olduğu yerini cesaretle ifade edemediğinden keyfince takılıyor. Bunun adı fikir tartışması değil, dosdoğru söz dalaşıdır. Bu zeminden uzak kalmak için de Hıdır Haydaranoğlu’nun kendi gerçek adını açıklamasını istedim. Ama olmadı. O, Hüseyin Tekin’in “kendisiyle bol bol çelişen yazısı” diyor ama en küçük bir çelişkisini ona kavratmaya çalışmıyor. Söylüyor ve geçiyor. Metodu bu. Burası çok fazla önemli değil geçiyorum. “Mısleté Kırmanciye” başlıklı yazımda “Dersim Hamidiyeleri” diye bir alt başlık yoktur.
Ama bakın Hıdır Haydaranoğlu neler icad ediyor. “Hüseyin Tekin internet sitelerine astığı uzun manifestosunda, ‘Hamidye alayları ve Dersim Hamidiyeleri’ başlığıyla bir bölümü de ekleyerek yeni bir teori icat etmiştir. Sayın Tekinin uzun ve kendisiyle bol bol çelişen yazısını ele almaya gerek görmedim. Tekinin ‘Dersim Hamidiyeleri’ teorisi ile vurmak istediği epey nokta var ama varmak istediği nokta tekdir. Vurmak istediği noktaların ayrıntılarını bir kenara bırakayım.” Bu kardeşim Hüseyin Tekin’i istediği gibi değiştiriyor ve düzeltiyor. Buna üstün meziyetler gerek. Hiçbir yerde “ Dersim Hamidiyeleri” diye bir tanımlama yok. Söylediklerim şunlar: “Osmanlının, Ermeni katliamında tepe tepe kullandığı “Hamidiye kürdü” ve bugün her fırsata Kemalist cumhuriyet devletine; ben Kürt değilim, ben her açıdan PKK’ ye karşıyım, PKK bölücüdür diye, illa her kritik anda ayırımını anlatan mesajlar veren, bir “Hamidiye Dersimlisi”zihniyeti’nin olduğunu kimse inkâr edemez. Hamidiye Kürdü ile Hamidiye Dersimlisi; inkâra karşı olan ve kendi insansal demokratik haklarını arama isteminde bulunan tüm toplumsal kesimlerin, bu taleplerine karşı devletle omuz omuzadır. Fesat içinde hem Dersimliyi bir birine düşürüyor. Hem Kürdü bir birine düşürüyor ve en önemlisi de Kürtler ile onlarla yüzyıllardır birlikte yaşayan, yazgıları Kürtlerle tastamam bir ve ayni olan etnik-kültürel topluluklar arasına kin ve düşmanlık ekiyor. Hamidiyeci zihniyet bununla Kemalist cumhuriyete çok yararlı hizmetler sunuyor!”
Bu sözlerin yorumunu tastamam okura bırakıyorum. Ben “Hamidiye Dersimlisi zihniyeti” diyorum. O, “Dersim Hamidiyeleri” diyor. Bu iki kategori aynı anlama mı geliyor? Hayır. Ben bir zihniyetten söz ediyorum. Haydaranoğlu, bununla, devletin Dersimde “Hamidiye alayları” kurduğunu söylediğimi anlatıyor Dersimlilere. Hem de, Dersim Hamidiyeleri ifadesini tırnak içine alıyor. Okur zannedecek ki, “Dersim Hamidiyeleri” kavramı geçiyor benim yazımda. Bu kasıtlı çaba gerçeklerin yüzünü kızartıyor. Bu metodun etik boyutunu Dersimlilerin adalet duygularına bırakıyorum. “Hamidiye Dersimlisi” demekle; Haydaranoğlu’nunda saydığı, “Rayver Qop, Mısté Sure, Memé Phıti, Emırali, Wuso Kewk, Seyd wusé Muxundiye, Memé Aği” gibilerini kastettiğimi yazıyı az biraz dikkatli okuyan önyargısız her insan rahatlıkla anlayacaktır. Yazıdaki şu cümleler bunu çok açık anlatıyor. “Bazı anlatımlara göre Munzur’un iki yakasında karşılıklı birbirlerine seslenen Dersim aşiretlerinin ortak kararları biçiminde somut bir Dersim iradesi biçimini alıyor. Ama sonra yaşanan acı ve gerçek durumu hepimiz biliyoruz. Demenanlar da dâhil, tüm aşiretlerden milis olarak devşirilen “Hamidiye Dersimlisi”, soyumuzun kanına kirletilmiş elini bulaştırmadı mı? Tekrar, acıların tekrarı olur. Ve Dersim, tam otuz yıl boyunca susturuldu/sustu.” Ayrıca bunlara, yakın tarihlerde ve günümüzde, bütün tarihsel-toplusal aidiyetlerini (Dersimlilik, Kızılbaşlılık, Kürtlük ve daha da sayabileceğimiz bir dizi başka öğeyi) kapıda çıkarıp atarak, Kemalist cumhuriyet devletinden içeri giren bilcümle devşirmeleri tanımlamaya çalışıyorum. Gerçek Dersimlinin, kızılbaşın, ilerici aydının, genel anlamda sisteme muhalif hiçbir kimsenin bunda üzerine alacağı en ufak bir şey olmasa gerek. Hamidiye rolü oynayabilmek için orduların mı oluşması gerekiyor? Ya da illa da gece-gündüz elinde tüfek ve kılıç katliam mı yapması gerekiyor? Ve/ ya da mutlaka apoletli komutanlarının mı olması gerekiyor? Sorun devletle yapılan işbirliği sorunudur. Bu her tarihsel koşulda başka başka olur. Bu geçeği, On-bir yaşındaki bir çocuk bile anlayacak durumdadır. Ama amaç salt bağcıyı dövmek olursa! Hakikata bağlılık kulak arkası oluveriyor.
Hıdır Haydaranoğlu, Hüseyin Tekin’in “Dersim Hamidiyeleri teorisi ile vurmak istediği epey nokta var ama varmak istediği nokta tektir” diyor. Burada da en küçük bir temellendirme çabasını görebiliyor musunuz? Yine hayır. Ewet Hüseyin Tekin’in muradı ve varmak istediği nokta bu kardeşimin tahminleri(!)nin çok ilersindedir. O da, gücü ve aklı oranında Dersimlinin kendi tarihsel yok edicisiyle arasına kalın bir çizgi çekmesini sağlayabilme çabasıdır. Ama Haydaranoğlu, benim için “maskeli Maoizmin bölgeye yeniden yerleşme umudu taşıyor. Bu nedenle hamidiye alayları geleneğini eleştirmesi zorunlu” diyor. Ne oldu şimdi? Dersimlinin kendine yapılan zulmün devamcılarına karşı durmalarını murad etmek bu kardeşimi neden bu denli rahatsız ediyor? O, tümüyle zalime, zulüm edene, inkârcı ve zorla kendine benzetene karşı mücadele etme, hak koparma mücadele ve isteğine karşı çıkıyor. O nedenle Hüseyin Tekin’i eleştirmeye çalışırken keyfi düşünüyor ve yazıyor. O da biliyor ki, “Hamidiye Dersimlisi” derken alaylardan ve bu alayların kılıç elde her gün insan kesmekten bahsetmiyorum ben.
Öyle anlaşılıyor ki, Haydaranoğlu benim yazımı baştan sona sabırla okumamış. Eğer okusaydı yazıda devrimci hareketin Dersimde izlediği yol ve yöntemlere yönelik eleştirilerin kapsamını da kavrardı. Ama çok net olarak görülüyor ki, Onun derdi yol ve yöntemle de değil. Onun kızgınlığı hangi araçlarla olursa olsun Kemalist cumhuriyete karşı, egemenlik sistemine diklenmeyedir. “maskeli maoizm”e marazı da buradan besleniyor.
Yine gerçeklerin kendisine yüzünü buruşturduğu bir nokta da şudur. Haydaranoğlu kardeşim hangi amaçla geçmişte Dersimde “iç çatışmalar”da kaybettiğimiz bir dizi devrimcinin adlarını zikrederek bana sorular soruyor? Bütün hayatım boyunca bu talihsizliklere karşı uzlaşmaz bir kavga verdiğimi beni tanıyan her Dersimli bilir. Kendim bu gibi davranışlardan mağdur olduğum anlarda bile halktan bir emekçi evladının canını asla incitmediğimi de. Tarihte zalime karşı hak mücadelelerinde salt kendi yanlış planlamaları neticesinde yaşamlarını yitiren sayısız örnek vardır. Peki, Hıdır Haydaranoğlu 1800’lerin sonunda Kör Yusuf Ziyaeddin Paşa’nın Dersim aşiret ileri gelenlerinden 150 kişilik bir grubu Erzincan’a görüşme ve uzlaşma talebiyle çağırdığını ve fakat bir gecede bunların hepisinin kafalarını uçurduğunu (Mehmet bayrak) biliyor mu? O zaman “maskeli maoizm” falanda Dersimde yok, yanı sıra bu 150 Dersimlinin hiçbir günahları da söz konusu değildir. Ama kişi hiçbir zaman ve hiçbir şart altında hak arama kavgası vermemeliyiz derse o başka bir form oluyor. Burada son olarak küçük bir parantez daha açmalıyım. Devrimcilerin devletle işbirliği yapan unsurlara yönelimlerinde birçok yanlışın yapıldığını birçok platform ve tartışmada dile getirdiğimi söylemeliyim. Bağın köyünden içlerinde çocukların da olduğu 12 kişinin katledilmesi, Doğan Köyünden Veli Kahraman ve melek kalpli iki kızları’na yapılan canavarlıkları her daim lanetlemişimdir. Pağ köyünden Veli Karaboğa, Anbar köyünden Süleyman Akbayın ve sayılabilecek pek çok Dersimli hakkındaki iddiaların önemli ölçüde temelsiz olduğunu yüksek sesle bağırdım ve kınadım. Çok özel olarak belirtmeliyim ki, Seyit Rıza’nın torunu Polat’ın ekmeğini yemiş biri olarak, bu cinayeti hep lanetledim. Bu haksızlıkları bana neden sıralıyor Hıdır Haydaranoğlu? Bu girişimlerle devlete karşı verilen mücadelede haksız olduğumuza dair elin mi güçleniyor? Hiç de sanmıyorum. Asıl bizi ayıran temel sorun, Haydaranoğlu zihniyetindekiler, tarihte yaşadığımız tüm mezalimi unutmamızı, elimizi böğrümüze koyup kendi kasabımıza yalvarmamızı, boyun eğmemizi salık veriyor, ben ise Dersimlilik her yerde zalime karşı güncel imkânlarla direnmektir. Demokratik, kültürel ve etnik kimlik haklarımızı yalvararak, minnet ederek değil bir takım bedelleri de göze alarak mücadele ile ancak elde edebiliriz diyorum.
google7116bcc22840615b.html
10 Eylül 2009, Hüseyin Tekin