NE YAPMAK İSTİYORSUNUZ?
Nurettin Aslan
Hangi zamandı dinledim diye hatırlamaya çalıştım hatırlayamadım. Zengeriye Zengeriye” diye başlayan bir ağıt yükseliyordu kasetçalarda. O zamanlar dilimizden ağıt yakmak , türkü söylemek, konuşmak yasaktı.
Dinlediğimiz kasetler ve okuduğumuz kitapları hep dışarıda toprağa gömerek bir ölüyü saklar gibi saklardık biz.
Sonra bir kısmını hatırlamaz kaybolurlardı, hatırladıklarımızın çoğunu ise fareler kemirir bozar Ya da yırtarlardı.
Zengeriye ağıdında sıralanan her söz ok misali yüreğime saplanırcasına için için kanatırdı yüreği. Her kelime tonlarca ağırlığındaydı ve dağa yüklesen dağ dayanmaz devrilirdi yüzükoyun.
Ağıt, Dersim de Demenan ile Alan aşiretlerinin kör bir keçiden dolayı kavgaya tutulmalarının sonucu olarak yirmisi Alan aşiret mensubu, on dokuzu Demenan aşireti mensubu olarak karşılıklı olarak birbirilerini öldürmüşlerdi.
İşte o ağıt bu olayı dillendiriyordu. Ağıdı yakan ise Dersim in tarihte en önemli ozanı Sey Qaji yazmış ve bestelemişti.
O ağıdı her dinlediğimde otuz dokuz insanımızın bir hiç uğruna bir bir toprağa düşüşünü hüzün düşürdüğüm gözlerimden canlandırırdım. Yüreğimden kıyamet kopar her şey alt üst olurdu o an.
Bu olayın başlamasıyla birlikte iki aşiret arasında büyük intikama dönüşen kan davasının nasıl sonuçlandığını bilen büyüklerimden dinleyerek örgendim.
İlk tepkim “o zaman Zengeriye ağıdı Dersim in barış türküsü olsun” demiştim.
Sonraları örgendim ki benim gibi düşünen başkaları da varmış ve bazı platformlarda tartışmışlar “Zengeriye Dersim in barış türküsü olsun” diye.
Olayın nasıl başladığını yukarıda ip ucuda verse kısaca değindim. Tüm ayrıntıları anlatmaya yaprak yaprak karalanması gereken ak kağıda ihtiyaç var.
Bu olayın nasıl bittiğini ise Birkaç satır ile belirtmekten fayda olduğunu düşünüyorum.
Yirmi ölü veren Alan aşiret mensupları karşı taraf Demenan aşiretinin on dokuz olan ölü sayısını yirmiye çıkarmak için geceden başlayarak Demenan aşiretine ait köyü kuşatmaya alırlar. Şafak söktüğünde dışarıya ilk çıkan Demenanlı erkeği öldürerek ölü sayısını yirmiye yirmi yaparak intikamlarını almış olacaklardı.
Pusuya yatanlar kaç zaman bekledikten sonra şafak vakti gelir kendisini dayatır. Gecenin puslu karanlığı yerini ağır ağır aydınlığa bırakır. Doğa yeni başlayan gün ile canlanır kuşlar ötüşmeye başlar.
İlkin bir kadın kapıdan dışarıya çıkar. Kadını vurmak Dersimlilerden ayıp ve günah olduğundan kadını görmezden gelip dokunmazlar. Kadın atılan pusudan ve birazdan olacaklardan habersizdir. Süpürgeyi eline alarak evinin önünü süpürmeye başlar. Dudaklarından ağlamaklı bir ağıt yükselir, yeni başlayan günün şafağında.
Ağıt Demenan ve Alan aşiretlerinin arasındaki kıyım üzerinedir. Kadın bu olayda kocası ile oğlunu da kaybetmiştir, Musa ile Mustafa dır adları.
Kadın yaktığı ağıt da ayrım yapmaksızın her iki aşiretin ölülerini ad ad sayarak taraf olmaksızın dile getirir. Bunu duyan Alan aşiretinin kol başı olan Uso Mozuk adamlarına toplanmalarını söyler. “Hazırlanın burayı terk ediyoruz” der. Kol başını duyan aşiret bireyleri tepki göstererek “ne oldu nereye gidiyoruz tamda elimize fırsat düşmüşken karşı tarafın ölü sayısını da yirmi yapmak üzereyken neden gidelim.” diyerek kol başına tepki gösterirler.
Kol başı ağıt yakan kadını gösterir. “Bu kadının dudaklarından süzülen ağıdı duydunuz. Kadın bizim yigitleri ayırarak ağıt yakmadı. Bizim yiğitler ile kendi aşiret yiğitlerini birlikte anarak ağıdını yaktı bu şafak vaktinde. Bu düşmanlık burada bitmiştir. Bundan böyle Demenan ile Alan aşiretleri arasındaki kan davası biterek yerini barışa bırakacaktır.”
Neden yazımın başlığını “Ne yapmak istiyorsunuz” diye koydum. Yukarıdaki anlatım ile arasında “ ne alakası var” diye bir soru kafanıza takılabilir.
Dersimliler olarak bir süreçten geçmekteyiz. Geçtiğimiz süreç iç açıcı bir süreç olmadığı içindir yukarıdaki olayı anlatmam. Anlattım ki her Dersimli birey azıcıkta olsa vicdanına danışma gereği duysun.
Dersimliler arasında dönem dönem sertleşen, dönem dönem azalan sorunlar hep vardı. Yer yüzünde yaşayan toplumlarda bu normaldir, normalde sayılabilir belki.
Belki diyorum çünkü Dersimi Dersimliyi farklılığından dolayı bugün yaşananları kabul etmiyorum. Kendi vicdanları mahkemeleri olan Dersimliler ne oldu da son birkaç yılda bu kadar negatif yönden değiştiler diye de düşünmeden edemiyorum.
2009 belediye seçimleriyle başlayan 12 haziran genel seçimleriyle üst boyuta ulaşan çelişkiler sonucu Dersimlilerin geleceği açısında endişelerimi büyütüyorum. “yersiz mi endişeleniyorum” diye de defalarca kendime sordum. Ölçtüm biçtim çarptım topladım konuşulan ve yazılanları bir bütünlük içinde ele alırken endişelerim daha da artmaya başladı.
Bütün medeni toplumlarda olan, kazanma duygusu dönem dönem sertleşir. Normaldir de... yarış sonrası kazananlar mutlu kaybedenler mutsuz olurlar. Ne yazık ki olan yarışmalarda herkes kazanamıyor.
Kaybedenler neden kaybettiklerini sorgular ve kendisini yargılar. Eksik ve hatalarını göz önüne getirerek zayıf yanlarını onarmaya çalışırlar.
Dersimliler ise bu medeni yandan uzaklaştıkları görülüyor. Elbette bütün Dersimlileri hatta büyük çoğunluğunu bu gözle bakmıyorum. Hatta halktan bir problemin olduğunu da düşünmüyorum. O halk hala güzelliğiyle temiz olduğunu düşünüyorum.
Problen “ben en büyüğüm” diye düşünen zihniyetin kendisidir.
Problem, siyasal boyutuyla kendisini dayatan zihniyettir.
Problem, yazar aydın sanatçı olarak bütün toplumu kucaklama yerine yanlı davranmaktır.
Yani problem toplumun aydınlık yüzü gibi görünen o topluma öncülük yaptığını sanan, lehte Ya da aleyhte olan herkestir. Düşünün ki kendisinden olmayan kendisi gibi düşünmeyen her şeyin kötü olduğuna karar veren bir zihniyet topluma ne verebilir. Vereceği bu toplumu kamplara bölerek varlığını koruma telaşından ötesi değildir. Haziran seçimleri öncesi ve sonrası bu halka söylenmeyen kalmadı. Tecavüzcüsüne aşıktan, tutun ihanetçiliğine kadar satılmışlığından tutun düşkün dilenciliğine kadar, hesabı ağır olur tehdidiyle birlikte kötü olan ne varsa hep bu halka biçildi. İmzasız yazılar ise bir tarafa.
Hani düne kadar bu halk çok yüceydi, bu halk mazlumdu. Bugün bunları söyleyenler geçmiş yazdıklarına ve söylediklerine bir bakarlarsa utanırlar mı? Utanmanın da bir vicdan sorunu olduğunu bilirim.
Ne oldu size ne yapmak istiyorsunuz. Kendi günahlarınızı bu halka yükleyerek kurtulamazsınız.
Bu halk bir irade ortaya koymuştur. Beğenilir beğenilmez ancak halkın iradesine saygı duymak gerektiğini söylemeye gerek var mı? Bu halk çok bedel ödedi halla da ödüyor. Tramvalar içinde yaşamı geçti. Halla da tramvalar içindedir. Bir lokma ekmeğine gözyaşlarını katık yaparak yuttu. Asırlardır yaralıdır bu halk yaraları halla kanıyor. Ve asırlardır onurunu koruyan bu halka nasıl bir çırpıda onursuz ve satılmış diyebilirsiniz. Mutlu musunuz söylediklerinizden....
“Bize oy veren %23 bizden yani Dersimlidir, geri kalan %77 gibi bir rakam Tuncelilidir. Tunceli kimliğide bu anlayışa göre düşman olduğunu düşünürsek vahameti varın düşünün.
Korku ile yaşamanın kurtuluşu korkutarak olmaz. Bu halk yeni tramvalar hak etmiyor. Önüne gelen birkaç kelime becerip yazabilen Dersim lileri tehdit etmekle meşgul. Sanki seçimler bir tek bu Jaru Diyar ın memleketinde oldu. Bu halk tercihini yapmıştır. İki miletvekilini seçerek Ankara ya göndermiştir. Sayın Hüseyin Aygün ü , sayın Kamer Genc i bu halk seçmiştir. Bu halka saygı duyulmasıyla birlikte her iki milletvekili bu memleket insanının tercihi ve iradeleridirler. Hele sayın Hüseyin Aygün ün Ankara ya çakılıp kalan, Ankara milletvekili olmayacağını Halkın içinde onların sorunlarıyla ilgileneceğinin göstergesi bir aylık gibi kısa sürede olağanüstü çabası Dersimliler adına selamlanması gereken bir duruştur.
Çokça Dersim 37-38 tertelesinden söz etmek Dersim e sahip çıkma anlamına gelmiyor. “Son tanıklar göçmeden uzat elini” sloganıyla 37-38 tertelesinin canlı tanıklarını kalıcılaştırmak için “Dersim sözlü tarih projesi” başlatıldı. Tüm imkansızlıklara rağmen proje umulmadığından daha başarılı yürütülerek yüz yetmiş canlı tanığa ulaşıldı.
Bilinir ki proje çalışanları ailesi ve kendi yaşamlarını idame etmek için üretime bağlı çalıştıkları gibi arta kalan zamanlarıyla kendilerinden fedakarlık yaparak bu porejeyi yürütüyorlar. Paralı elemanları yok bu projenin. Zira tüm kurumlarımızda çalışanlar aynı fedakarlıkla bu işleri yürütüyorlar. Saygı duyulması gerekirken, bazı eksikleri öne çıkararak bu projenin engelenmesi Dersim e yapılacak en büyük kötülüktür.
Bu projede ortaya atılan her idea doğruymuş gibi internet sitelerinde ve gazete sayfalarından dolaşması ne kadar doğru olduğu bir yana tek taraflı gazetecilik anlayışından ötürü bir skandaldır. Demokrasi insan hakları boyutunda hareket ideasında olan basın ve kurumlar tek yanlı degil, her söylenene inanan değil tarafları dinleyerek hüküm vermek zorundadırlar.
Bir kısım Dersim liler 37-38 tertelesini Avrupa mahkemelerine taşıdılar. Kötümüdür bu? Hayır, selamlanması gerektiği gibi bütün Dersimlilerin ortak sorunu olduğundan sahip çıkılması gereken bir süreç olduğunuda görmemiz gerekiyor.
İşte Sözlü tarih projesi tamda bunun için gerekli olduğudur. Uluslar arası arenada el ile tutulandır. Çekimler tozlu raflara bırakılıp orada mı kalacak. Belgeleriyle oralarda yürüyecektir. Özür dilenmesinden, katliam yerlerine anıt dikimi vb için bu proje gerekli ve başarılmak zorundadır.
Tamda burda durmak, bu projenin engellenmesinin basit bir şey olmadığını düşünmek gerekiyor. Sorunu para hesabından öteye hesaplaşmak istendiğidir. Bu proje başladığında proje sadece bir kesimin değil bütün Dersimlilerin projesidir diye start aldı. Gerek karşılıklı güvensizlik gerekse “benim başlatmadığım benim değildir” mantığını önde tutulduğundan Hiçbir şeyi ortaklaştıramıyoruz.
Düşünün ki 4 Mayıs Dersim tertele gününde bile ikiye üçe bölünerek ayrı ayrı katliam yerlerini ziyaret ediyoruz. Bunları yapan bu halk mıdır. Hayır, bu halkın adına hareket ettigi ideasında olan kurumlardır. Peki kendi acılarından dahi birleşmeyi beceremeyen hangi kurum bu halka ne verir.
Beni biz olmaya çevirmeyi beceremiyoruz. Birbirimizi tamamlama yerine yok etmeye çalışıyoruz. Bir an umutlanan bu halkın umuduna zifiri karanlık ekiyoruz. Bu halkın karanlık günleri çok oldu. Türübünlere oynamak bu halka ve bu Jaru Diyar memleketine zarar veriyor beyler.
Herkes bir kere değil bin kere düşünmek zorundadır. Bu halkın dili, inancı, kültürü, doğası pazar alanı degildir. Sattırmaz kimseye satın alınamayacak bir değerdedir. Kızılderili Reis in “büyük başkana” yazdığı mektupta Dersim lileri görürsünüz. Binleri geçen Dersim ağıtlarını bir kere daha dinleyin.
Dersim çiçek çiçek açan bir bahçedir. Her çiçeğin farklı bir rengi ve güzelliğiyle birlikte farklı kokularla yerini alır yeryüzünde. Şimdi yapılan o güzelik ve o kokuyu yok etmekmidir. Eğer hayır diyorsak Dersim olgusu Dersim lilerin önceliği olmak zorundadır. Bundan dolayı büyüklerimiz Kırklar Cem i ile toplanır sorunlarını çözerlerdi. Bizlerede Bir Kırklar Cem i gereğidir. Dedeler, Miletvekilleri, Belediyeler, sivil kurumlar, yazar, sanatçı, Aydın ve bu halkın önde gelenlerinin katıldığı Kırklar Cemi ve burada varılacak ikrara ihtiyaç vardır.
Var olduğundan bu yana her türlü haksızlığa her türlü kasırga borana, her türlü zulme karşı yenilse de hep dik duran bu halka küfür etmek, bu halkı aşağılamak bir vicdan sorunudur. Bu halk küfrü değil, saygıyı hak ediyor. Dünya denilen okyanusun içinde bir gül bahçesi, pırıl pırıl bir adadır Dersim. Gül çiçeği güzeldir.
Kırklar Cem inde herkes kendi günahlarını söylesin derim...
OVACIK GEZİ REHBERİ KİTABI ÇIKTI |